bi' zamanlar ankara'da, küçük bir çardakta, etrafı tahtarevalli, salıncak, kumla çevrili bir parkta ya da kaffelerine para yetiştiremediğimiz ve çok sevdiğimiz o küçük mekanda buluşur nefes almadan, yutkunmadan, acıdan üşenmeden şiir okurduk. çoğu zaman kitaplar olurdu elimizde, altını çizdiğimiz cümlelerle çıkardık birbirimizin karşısına. ben iskender derdim, o da derdi, edip cansever giriverirdi araya. kahvelerin biri gider biri gelirdi. turuncu pall mall'dan, captain blcak'e terfi edilirdi. cepte para azaldıkça mutlu mu oluyorduk ne?
bugün o günlere uyandım ben. sabah beri elimden düşmeyen iskender sayfaları. mektuplar, çiçekler, kaffe çekirdekleri, renkli kağıtlar.. istanbul'u değil, arzu'yu özlüyorum ben. bunun şerefine olsun bu yazıda. özlemek ki, en ağırı değil midir?!