tag:blogger.com,1999:blog-15132733635454639612023-11-16T07:12:06.502-08:00nosta asha"itiraf ediyorum: her şeyden çok anlam yokluğundan korkuyorum."nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.comBlogger23125tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-74595572179819512452010-07-30T08:06:00.000-07:002010-07-30T09:24:45.102-07:00"hatıralarımız ne kokar?" söyle iskender..<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjS77HYT3EoTK1p2P3xzHT0DMVV1iHCJiL-JFda3fJmxeY1aqFLIlBSTS_PMROgVqKGbHDySMRm9dALB2SwwJj8g3LR13VLwgy_4zPArtfagdjuIlZmX0_cyIIPbymfzYUtsZzt5gbVdILv/s1600/ads%C4%B1z.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 303px; height: 290px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjS77HYT3EoTK1p2P3xzHT0DMVV1iHCJiL-JFda3fJmxeY1aqFLIlBSTS_PMROgVqKGbHDySMRm9dALB2SwwJj8g3LR13VLwgy_4zPArtfagdjuIlZmX0_cyIIPbymfzYUtsZzt5gbVdILv/s400/ads%C4%B1z.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499736020070919122" border="0" /></a><br />bi' zamanlar ankara'da, küçük bir çardakta, etrafı tahtarevalli, salıncak, kumla çevrili bir parkta ya da kaffelerine para yetiştiremediğimiz ve çok sevdiğimiz o küçük mekanda buluşur nefes almadan, yutkunmadan, acıdan üşenmeden şiir okurduk. çoğu zaman kitaplar olurdu elimizde, altını çizdiğimiz cümlelerle çıkardık birbirimizin karşısına. ben iskender derdim, o da derdi, edip cansever giriverirdi araya. kahvelerin biri gider biri gelirdi. turuncu pall mall'dan, captain blcak'e terfi edilirdi. cepte para azaldıkça mutlu mu oluyorduk ne?<br /><br />bugün o günlere uyandım ben. sabah beri elimden düşmeyen iskender sayfaları. mektuplar, çiçekler, kaffe çekirdekleri, renkli kağıtlar.. istanbul'u değil, arzu'yu özlüyorum ben. bunun şerefine olsun bu yazıda. özlemek ki, en ağırı değil midir?!<br /><br /><h3 class="UIIntentionalStory_Message" ft="{"type":"msg"}"><span class="UIStory_Message">"Kim bilir... Belki yaralarımıza üflerken öğrendik ıslık çalmayı..."</span></h3>nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-3173658816788482642010-07-27T10:09:00.000-07:002010-07-27T10:13:19.484-07:00oyunlarla büyürken<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzRZEa2GGac4phPIRhfPv4TgKja_9iXgBrU7q0NZd3JRyh182Fm5HCLs_KAjdL8ytv9SVT0pGXFUJ0GzgDQyY_-dJ3HqwfQOyQokoXwLDrGw_QJLzspDuf9fu5wfPQLYstWKltksg2cWay/s1600/Love_Game_by_BlackJack0919.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 400px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzRZEa2GGac4phPIRhfPv4TgKja_9iXgBrU7q0NZd3JRyh182Fm5HCLs_KAjdL8ytv9SVT0pGXFUJ0GzgDQyY_-dJ3HqwfQOyQokoXwLDrGw_QJLzspDuf9fu5wfPQLYstWKltksg2cWay/s400/Love_Game_by_BlackJack0919.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5498635184399816834" border="0" /></a><br /><br /><br /><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Âşık olmuştum ben. Gördüğünüzde onu, kendinizi bir duman gibi hissedersiniz ya hani, nefesi nerden üflerse oraya meyletmeye hevesli. Öyleydim bende. Tuz-buz oynuyorduk hep. Mızıkçılık yapmaya dilim varmıyordu. O kâğıt olduğunda, makas diyemiyordum. Makas kâğıdı keserdi kesmesine de dilime söz geçmiyordu. Taş dediğinde duvar oluyordum- ki böyle bir şansım yoktu- makas diyordum bende. Kazandım bakışı konuyordu gözlerine. Taş, makası kırar diyordu.</span><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Kazanmak için oynuyordu.</span><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Kazansın diye ses etmiyordum.</span><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Taş, makası kırardı.</span><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Kalbim kırılmaya alışkındı.</span><br /><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">İşin kötüsü çocuk değildik artık. Kırılmalar yapıştırmalara denk olmuyordu. Ölçü tutmuyordu kırılan yerlerimiz, beyaz umutlar işe yaramıyordu. Biz görmemezlikten geldikçe büyüdüğümüzü, birileri hep gözümüze sokuyordu. Bakmayı reddettiğimizde ‘asi’ oluyorduk. Asi olmak bir kadına yakışmıyordu.</span><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Çiçek olmaktan gelmiştik oysa. Kırmızı ana okul yıllarında hayattan öğrendiğimiz ilk şeydi. Uslu durmak, kolları kavuşturup ses çıkarmamak çiçek olmak demekti. ‘’bütün kadınlar çiçekti’’ . Sessiz bütün kadınlar, bitkisel bir hayata indirgenmiş, renkleriyle avutulmuş, dilleri kesilmiş çiçeklerdi. Hayatın kelimenin tam anlamıyla bir yalancı olduğunu ilk kez böyle anladım. Kendi başıma anladığım ilk şey, kimseye güvenmemekti.</span><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Yaşam karışık bir yerdi sonra. Yeni oyunlar öğrenip farklı oyun arkadaşları edindiğiniz bir park gibi. Bazen kopardı film, araya reklâmlar girerdi. Nefes almak istemediğiniz, sıkıldığınız, hayatta kalmayı beceremediğinizi anladığınız zamanlar. Her reklâm arası birkaç litre gözyaşı, huzurla okunmuş birkaç kitap ve aşka inanmanızı sağlayan senaryolaştırılmış hayatlarla son bulurdu. Eğer hala nefes alıyorsanız yaşıyorsunuz demektir, ölmeyi beceremiyorsanız kaldığınız yerden devam edersiniz.</span><br /><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Taş-kâğıt-makasta ‘olamadığım’ her şeyi unutmuştum ya da unuttuğumu sanmışım. Yeni öğrendiğim oyun saklambaçtı. Hevesle oynamaya başlıyor, aradığımı bulamayınca sıkılıyordum. Hep zor yerlere saklanıyordu, ben ebe olmak istemiyordum. Oynamaktan vazgeçmiyorduk.</span><br /><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">1, 2, 3 </span><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Önüm, arkam, sağım, solum sobe!</span><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Saklanmayan ebe!</span><br /><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Kolay olmuştu bu kez. Hemencecik buluvermiştim ya da o bulunmak istemişti. Hep böyle olur, yenilmek istemeyen birini alt edemezsiniz. Artık ebe oydu. Çok gizli bir yere saklanmak geçiyordu aklımdan. Şimdiye kadar tüm sobelenmelerimin acısını çıkartmak istiyordum. Ve öyle de yaptım. Kalbimi kalbinin içine sakladım… her yeri aradı da, kendine bakmak gelmedi aklına. Bulamadı beni.</span><br /><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Şimdi biliyorum; ben o’nun için sır oldum, kayboldum çünkü..</span><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">O benim için hiç oldu, bulamadı beni…</span><br /><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Zamanın hızla geçtiğini söylüyorlardı. Bazı şeyler için ispata gerek yoktur. Bende biliyorum, koca bir hayat yaşıyordum ve yanımdan sadece zaman geçiyordu. Buna ‘yalnızlık’ deniyormuş.</span><br /><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Vazgeçmedim oyun oynamaktan yine de… Benim de mızıkçılık yaptığım anlar oluyordu. Sabretmek herkes için kolay değildir. Takvimlerdeki sayılar yaşımıza eklendikçe daha çetrefil oyunlar seçiyorduk kendimize. Herkes büyüyordu. Büyükler genelde evcilik oynuyordu. Önce karı ve koca oluyordu rolleri sonra anne ve baba. Uzaktan izliyordum onları. Giderek kahkahaları kısılıyor, ben artık oynamak istemiyorum diyenler oluyordu. Benim hiçbir zaman aklım ermedi, oyunları mutlu olmak için oynamaz mıyız? Mutsuz olan çığlık çığlığa annesine koşuyordu, fasl-ı şikâyet başlıyordu ardından. Oyundan kovulduğumuzu neden kabul etmeyiz bir türlü.</span><br /><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">Ben sessiz sinema oynuyorum bu aralar.</span><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">çok yerli, doğduğum günden beri benimle.</span><br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">tek kelime, üç harf.</span>nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-49563600421846001802010-07-17T13:30:00.000-07:002010-07-17T14:21:15.872-07:00depresyonun sarışın tonu: marilyn monroe<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzC6pFeFu1O6MIfcjC49155Iaaj3wIhijOM0BDp8sXRdhjB8cVI2LRQyaLLlxHkqA11vBPlfUSMhFTtMJWSt-2dlLJE8fXyxhyphenhyphenwRxDptzGGOLzuKNV8yyVj5mPup5vg1Ij0QYb5DKo4Myz/s1600/Bob-Henriques-Marilyn-Monroe-207193.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 300px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzC6pFeFu1O6MIfcjC49155Iaaj3wIhijOM0BDp8sXRdhjB8cVI2LRQyaLLlxHkqA11vBPlfUSMhFTtMJWSt-2dlLJE8fXyxhyphenhyphenwRxDptzGGOLzuKNV8yyVj5mPup5vg1Ij0QYb5DKo4Myz/s400/Bob-Henriques-Marilyn-Monroe-207193.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5494975570247082962" border="0" />
<br />
<br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">nedendir bilmem marilyn monroe denilince aklıma ilk düşenler; kırmızı dudaklar, uçuşan pamuk beyazı bir elbise, sarı saçlar, akıllara zarar bir güzellik değildir. istisnasız her fotoğrafında ılık bir "hüzün" çarpar benim gözüme. belki de dünyanın en büyük hüznü.</span>
<br />
<br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">bugün öylesine elime geçen alelade bir dergide, bir cümlesini okudum. abartmayı pek severim ben, ağlamadım da, bu kez yalan yok, ağlamak geldi içimden. haklıymışım, dedim. benim gözlerinde gördüğüm sahiden hüzünmüş.</span>
<br />
<br /><span style="font-size:130%;"><span style="color: rgb(102, 102, 102);">"bir hataydım ben. annem beni istemiyordu. sanırım beni iç istemedi. herhalde ona engel oldum. boşanmış bir kadın, bir erkek bulmakta zaten yeterince sorun yaşıyor, hele ki babasız bir bebeği olan kadın.. dilerdim, hala dilerdim ki; annem beni istemiş olsun.."</span></span>
<br />
<br /><span style="color: rgb(102, 102, 102);">hamiş: ekşi'ye göz atarken, takılı kaldım. montgomery clift, marilyn monroe için, "dünyada benden sonraki en hüzünlü kişi" demiş..
<br /></span></a>nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-81655798620714455582010-06-11T12:18:00.000-07:002010-06-11T12:25:15.515-07:00aşk sadece sana anlamlı geldiğinde..<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii9OlVURYx0orSRth9cT0YEM52LEKW_VPiml6_HZaqJvryZ4rpVZdYd2ZE8j23OfErbwOj5vk2IUQHWsgZDI9p8SHTlHtcUpgizDB1qtxs17LKy9wgKdyrwlgL3n5r04cXUdCEUqwF0cfE/s1600/Love_in_the_rain_by_shagagraf.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii9OlVURYx0orSRth9cT0YEM52LEKW_VPiml6_HZaqJvryZ4rpVZdYd2ZE8j23OfErbwOj5vk2IUQHWsgZDI9p8SHTlHtcUpgizDB1qtxs17LKy9wgKdyrwlgL3n5r04cXUdCEUqwF0cfE/s400/Love_in_the_rain_by_shagagraf.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5481599362542250034" /></a><br /><br /><br />Bana yaptığın her şey için senden özür dilerim...<br />Saklamaya gerek yok, ortada halim.. kaçmıyorum eskilerden, üstüne gitmeye karar verdim hayatın..cılız adımlarla yürüdüğüme bakma, iş ki yere değiyor hala ayaklarım..gösterdim tüm kozlarımı..hayatla yüzleştim.dramatize etmeye gerek yok, şarkılar benim yerime yaptı bunu, bilirim sen müzik dinlemezsin, olur da duyarsan, senin için çaldığını bil istedim..<br /><span style="font-weight:bold;"><br />Yaşımız büyüyor değil mi..<span style="font-style:italic;"></span></span><br />günler geçtikçe, takvim sayıları hayatımıza eklendikçe, tamamlanmamız lazımdı oysa..giderek eksilmek niye..yıllardan korkmak, ille de düzene sokmaya çabalarken hayatımızı, yeni yolculuklar çıkarmak, hep arafta kalmak, gittiğin hiçbir yerde uzun vadeli kalamamak, kendinden bu kadar korkmak niye?<br /><br /><br />Yaşlı bir kadın olduğumu hayal ediyorum ne zamandır..içimi rahatlıyor bu düş, şehir trafiği susuyor, insan yüzleri daha masum, hayat yavaş çekim akıp gidiyor, yaşananların yükünü bırakmışım yaşlı evimin kapısına, gelen geçen işine yarar bulduğu şeyleri alıyor. Yük’süzüm, gözlerimde ki yaşlardan çok daha sakin ömrümün<br />yaşları..cennet ayaklarıma serilmiş..ölümü bekliyorum..<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Yaşımı dörtle çarpmış yaşadıklarım sanki..<span style="font-style:italic;"></span></span><br />Kim girerse girsin hayatımın odalarından içeri, sen çıkmıyorsun.. hep bi yer buluyorsun kendine. Benimde göremediğim yerlere saklanıyorsun, kaybolduğunu, yittiğini, gittiğini hissediyorum bazen. Üzülüyor muyum bilmiyorum, belki biraz acı, biraz özgürlük senden arta kalan. Yıpranmış, olduğu yerde kalan bir özgürlük. Bu kez diyorum, evet bu kez, gitmiş... sonunda gitmeyi seçmiş, iyi kötü bir karar vermiş, yok olmuş içimden. Yerini dolduracak birilerini arıyorum. Tam o anda çıkıp geliyorsun. Sert adımlarla dolduruyorsun sana ait olduğuna inandığın boşluğu. Oysa eminim ben, sen gelmezsen sana geleceğimden, seni sevdiğim kadar eminim. İçim öyle karanlık, öyle kalabalık, hınca hınç ki.. benden iyi bilirsin, oranın müdavimi, hiç gitmeyen sakini sensin.. Terk etmeyen, terk etmeye izin vermeyen tek kişisin. <br />Her neyse... Karışmış bir sözlük gibiyim ben. Her sözcüğe senden bkz. verişlerim bu yüzden. Her nesneyi sana bağlayabilir, günahlarını altın suyuna batırabilir, her fizik kuralını varlığınla açıklayabilir, her romanda adını bulup kurşun kalemle altına kesik çizgiler atabilir, ismine bakıp dudaklarıma bir gülümseme yapıştırabilirim.. <br /><br />Hiç okunmayan yazarların ucuz romanları gibi yaşıyorum şu ara. Çoğu kişinin elinden, okunmadan geçmiş gibi. Bilirsin bizi kalın kitaplar korkutur. Ama ben senden korkmamıştım daha..<br /><br />Gözlerimin önünde hala ilk sayfan, “aşk” gözlerimin önünde hâlâ...nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-8128805886565554322010-06-09T12:08:00.000-07:002010-06-09T12:09:50.842-07:00korkma murat ben varım!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbBnEro1JOelr5I_o9fEsO3IUS05UVlCj6JdUwFDQPf1QXy5OlYnxtQcgbJz6I-Q87pFWmWPkQTOZrd4FzYNRQax5LnhmjqkslB2MlEcQ2x029GIgL6r6ovGuS2X2eVkVY85zbw35HSQSw/s1600/muratmentesilesohbet0ac117eb0a9af480by.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbBnEro1JOelr5I_o9fEsO3IUS05UVlCj6JdUwFDQPf1QXy5OlYnxtQcgbJz6I-Q87pFWmWPkQTOZrd4FzYNRQax5LnhmjqkslB2MlEcQ2x029GIgL6r6ovGuS2X2eVkVY85zbw35HSQSw/s400/muratmentesilesohbet0ac117eb0a9af480by.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5480853128663434194" /></a><br /><br /><br />pılımı pırtımı toplasam gitsem yanına, desem ki, "aç kalbini murat ben geldim!" bit kadar bi oda verse bana. o yazsa içerde bi yerlerde, ben papatya çayları, aromalı kaffeler yapıp tıklatsam kapısını. uyumadan, yemeden ve dahi getirdiklerimi içmeden yazsa, hep yazsa. ben de hep okusam. yemeden, içmeden okusam.<br /><br />biliyorum sevgili okur, bu delice, salakça gözüküyor. ama üç günlük dünyanın üçüncü gününe gelmeden oluverse şu yazdıklarım ne çıkar?!nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-89632118584327737652010-06-01T06:47:00.000-07:002010-06-01T06:52:09.323-07:00<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5UGUJ_mUmDQhfYZHLAHicX7NTZyg2pINHRhOnsjvQhmkvh9qNgqCa-oCNBZvqutnYdra2Pnc2Umg5C6yYRsNuAfXMbVBo0W_B7gpZf87mA4suszk7joXmkXfL7r3UKxMnl7kjre7En8lG/s1600/filistin3ey5.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 255px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5UGUJ_mUmDQhfYZHLAHicX7NTZyg2pINHRhOnsjvQhmkvh9qNgqCa-oCNBZvqutnYdra2Pnc2Umg5C6yYRsNuAfXMbVBo0W_B7gpZf87mA4suszk7joXmkXfL7r3UKxMnl7kjre7En8lG/s400/filistin3ey5.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5477802568309197666" /></a><br /><br />"taşlar tankları yenecek.."nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-60611438641704770772010-05-25T03:40:00.000-07:002010-05-25T03:41:10.402-07:00<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIKWxIaCs2-OdiXH0FYPJsdcRsy58StbRYrkdKW8yGXCfVb7yVbqB0vllTZLMbfPbf4vVpEk0OATCiAXvOD2n6bQ5hEoo0kMEbEDFX3okKcRHUDhtrYKbdHh25fG8G8qvzeLQPWJlzg-qC/s1600/p.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 187px; height: 125px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIKWxIaCs2-OdiXH0FYPJsdcRsy58StbRYrkdKW8yGXCfVb7yVbqB0vllTZLMbfPbf4vVpEk0OATCiAXvOD2n6bQ5hEoo0kMEbEDFX3okKcRHUDhtrYKbdHh25fG8G8qvzeLQPWJlzg-qC/s400/p.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5475155808131460498" /></a><br /><br />Benim için toplumdan alınacak bir intikam tasarla...nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-66285055201345753212010-05-21T08:05:00.000-07:002010-05-21T08:26:43.713-07:00başka dilde bir film"sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden.."<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGdMhaZWFFd9xL_VKOkQzY0xl_FIIkR4RLVkuue4U6t9FkBXc50lnPsGpSnZIjyO6Ap6vV4BYNtddWGTAU5WTFJX-jvPne_QCvyIq3vt0yTSnT3UpKYzVli3XQF-Dn7AFokrGbz3j_kEpq/s1600/baska-dilde-ask-49-500x333.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 266px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGdMhaZWFFd9xL_VKOkQzY0xl_FIIkR4RLVkuue4U6t9FkBXc50lnPsGpSnZIjyO6Ap6vV4BYNtddWGTAU5WTFJX-jvPne_QCvyIq3vt0yTSnT3UpKYzVli3XQF-Dn7AFokrGbz3j_kEpq/s400/baska-dilde-ask-49-500x333.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5473740280785955042" /></a><br /><br />"hayat bu kadar mı zor" dediğinizde,<br />çabalamaktan bıkıp, sahneyi terk etmeye karar verdiğinizde,<br />sadece ama sadece bir fincan kahveyle mutlu olmayı bilen insanlarla güldüğünüzde<br />aşkı gördüğünüzde,<br />bir çuval aşkı mahvettiğinizde,<br />yeryüzündeki herşey anlamsız geldiğinde,<br />yaşamak için tek bir sebebe muhtaç olurken<br />tutunacak bir dal aradığınızda,<br />konuşmanın anlaşmaya yetmediğinde,<br />mutsuzlukla dans ederken,<br />.<br />.<br />.<br />.<br />.<br />size "kara"yı gösterecek bir kaptana ihtitaç duyduğunuz herhangi bir anda izleyin.nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-88158008061449619772010-05-13T02:21:00.000-07:002010-05-13T02:47:31.438-07:00bir gün bir kitap okudum....<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-3mR7rqEjx4og-Vjh6pISYFteipB16P1TmAP1AkNk0_mM8o53NlAjmT_iKdCzGZYYOZ6Cb5EBXkVXAQT1Et5ELTwrus8e5JrTJO_k09-Mu5Ht-p31GbXDVUbU4E4IMeG3kMs_ppP-TBWV/s1600/IMG_1214.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 267px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-3mR7rqEjx4og-Vjh6pISYFteipB16P1TmAP1AkNk0_mM8o53NlAjmT_iKdCzGZYYOZ6Cb5EBXkVXAQT1Et5ELTwrus8e5JrTJO_k09-Mu5Ht-p31GbXDVUbU4E4IMeG3kMs_ppP-TBWV/s400/IMG_1214.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5470682594820062034" /></a><br /><br /><br />hep aynı muhabbet döner durur: bu bir aşk filmi/romanı değil, aşk üzerine bir film ya da aşk üzerine roman. nedense bir merak fitili ateşleniverir ben de. izlemek, okumak, tadına bakmak isterim. bi zamanlar acımış kuyruğum yeniden belli ediverir kendini. aklım geçmişe döner. <br /><br />iklimler'de böyle bir kitap işte. anlatılan bir aşk hikayesi değil. aşk üzerine, aşkın kudreti, sıfırlanan ben'lik, "o" üzerine bir hikaye. (canım Maurois, bu kitabı yazarken ne haldeydin, nasıl bir acı sana bu satırları hediye etti acaba?!)<br /><br />tesadüfen elime geçen bu roman, mest etti beni. ilk cümlesine takılmadan, şimdi ne olucak telaşıyla gözlerimi yormadan, ağır ağır ve yaşayarak okudum iklimler'i . ismi de öyle güzel ki..<br /><br />kitap biter, ızdırabı bitmez. işte o cümle:<br /><br />"kaderlerimizle arzularımız, hemen hiç bir zaman bağdaşmıyordu.."<br /><br /><br /><br /><br /><br />nosta, aşkın içinde kaybolmuş, umut ve mutsuzluk arafında kalmış, eski kitap ve meyankökü kokan bir iklimden bildirdi..<br /><br />elden gelirse şimdi mutlu mutlu kalın!nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-53767208631723290682010-04-16T07:03:00.000-07:002010-04-16T07:27:58.498-07:00hoşgeldiniz..<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihk70tT-Pd6xK4Opq7s9cNQY0mW9NvNpyTuQRGIZQ-ShbW0wHOZPcYsF7oLOYA79qRjdn-kJ4x8WmdrlaqvkKo9U_5eM4OU-i0RQrkQlcOnRmCsZ-k8MXF8eVO1hsOotZsqfAv5Gdl02j6/s1600/ghost_room_by_andyp89.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 398px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihk70tT-Pd6xK4Opq7s9cNQY0mW9NvNpyTuQRGIZQ-ShbW0wHOZPcYsF7oLOYA79qRjdn-kJ4x8WmdrlaqvkKo9U_5eM4OU-i0RQrkQlcOnRmCsZ-k8MXF8eVO1hsOotZsqfAv5Gdl02j6/s400/ghost_room_by_andyp89.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5460741937892825202" /></a><br />merhaba,<br />tabii ki içeri geçebilirsiniz. aaa! ne demek. hoşgeldiniz.. <br /><br />ama lütfen kusura bakmayın, salona geçmeyiniz. oturma odasına alalım sizi, orada daha rahat edersiniz. hızla geçin siyah koridordan. çevrenize hızlıca göz atıp, herşeyi olduğu gibi kabulleniniz. orası mı? misafir odası orası. evet, dağınık biraz.. valizleri kenara itip yürümeye devam ediniz. gitmeye karar veren birini, rahat bir yatak ne kadar daha kandırmaya yetebilir ki? evet, o da gitmeye karar verdi.<br /><br />yakmayın lütfen ışıkları, inanın görmek istemezsiniz olanları.<br /><br />dedim ya ortalık biraz dağınık. her tarafa saçılmış anılar.. hemen toplanmaz ki onlar. söylenmemiş bir dolu söz uçuşurken havada, aman dikkat edin ayaklarınıza dolanmasın pişmanlıklar.<br /><br />sağdan yürümeye özen gösteriniz. sol tarafta ağır acılar ve asla gerçekleşmemiş düşler ve kırıklıklar var.. ellemeyin, sizin de elinizi kesebilir her an. misafir gitsin, yakındır temizlik. siz içeride oyalanırken ben herşeyi yoluna koyar, gereksiz şeyleri çöpe atarım. daha öncede yaşandı bu durum, evim alışık.. üzgün gibisiniz.. n'oludu kuzum, iyi misiniz?!<br /><br />şaşırttı tabii sizi bu durum. misafir üstüne misafir olur mu?! suçlar gözlerle bakmayın öyle; ben davet etmedim, kapımı çalan sizdiniz. evin dağınık olduğunu bile bile içeri girdiniz. nasıl bir soru bu böyle, ben de mutlu değilim tabii ki! kim birini uğurlayıp el sallarken aynı anda bir başkasıyla tokalaşabilir ki?<br /><br />haklısınız belki de.. sizin için daha zor bir durum.<br />durun bir kahve yapayım, vardır elbet bir orta yolu bu sorunun..nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-28476011222872951842009-10-10T06:06:00.000-07:002009-10-10T06:32:02.536-07:00yeni'den..<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJeMW1SrEx2LedsXB_6YdWWVUiBMWXd2DbkllgyEgikQf5eAPHEPEZ3vy_irazErqZGfcwLuEfzB6HWgLwLxWI4ZXznFwc_ZmEus7iZFH5CofwnC6BeIPuusxsJCsHskRBSXzZpx9EcVd5/s1600-h/hayriyeunal_magritte_the_lovers.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 297px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJeMW1SrEx2LedsXB_6YdWWVUiBMWXd2DbkllgyEgikQf5eAPHEPEZ3vy_irazErqZGfcwLuEfzB6HWgLwLxWI4ZXznFwc_ZmEus7iZFH5CofwnC6BeIPuusxsJCsHskRBSXzZpx9EcVd5/s400/hayriyeunal_magritte_the_lovers.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5390962712532762882" /></a><br />bir sürü iş geçmişti başımdan. sana gelene kadar bi'dolu pişmiş tavuk hikayesi yaşadım. kaç kez aşkla yıktım aşk dolu çuvalları saymadım.<br /><br />sonra bir gece sen çıktın karşıma. romanlardaki gibi; austervari bir hikayenin kahramanı yaptın beni. tesadüfi, olağanüstü ve son derece merak uyandırıcıydı seninle olup bitenler.<br /><br />yüzünü, tenini, kokunu, sesini bilmediğim bir adamdın, mesajlarındaki noktalama işaretleriyle tanıyordum seni. cümle sonlarına nokta koyduğun zamanlar huzurlu oluyordun, kısa kısa kelimelerden anlıyordum bir acelen olduğunu. düşündüğün zamanlar uzun uzun susuyordun. en zoru, en anlaşılmazı buydu.<br /><br />ve geceye eklenen gün gibi hiç bitmeyen bir merak.<br />adın neydi? kahveni sütlü mü içerdin, sade mi? sen de bayılır mıydın yağmurlu havalara? adında "a" harfi var mıydı? hiç aşık olmuş muydun?peki neler hissetmiştin terkedilince? hangi kitabı defalarca okumuştun? ilk ezberlediğin mısra neydi? sen de benim gibi edip cansever'i tanrı yapmış mıydın yoksa sadece dost olarak mı görmüştün ruhi bey'i?<br /><br />kahve dibi bir çıkmazdaydım oysa. aşıktım. alışıktım mutsuz sonlara. aragon sapına kadar haklıydı: mutlu aşk yoktu. işte bu yüzden asla aşık olamazdım sana. hem sezen'de öyle diyordu; sona ermeliydi bu ikili delilik.<br /><br />zor zamanlar için biriktirdiğim tüm akıl kırıntılarım uçuşuyordu hayatın karşısında. <br /><br />bir yanımda "o" vardı. iliklerime kadar sevdiğim, beni sevmediğini bildiğim halde bundan zerrece gocunmadığım o adam. öylesine akılüstü, sır küpü bir hadiseydi ki bu; şimdi'den bakınca uzak bir hatıradan ziyade bir yabancının gördüğü kötü bir düş gibi.<br /><br />gelişin kurtuluştu benim için. gülümsemelerle, zafer sarhoşluğuyla, bir kıyımdan kurtulmuş, yara bere içinde kalmış bir halkın sevinciyle karşıladım seni. kanayan yerlerimizi birlikte sardık. iki sevgiliden ziyade iki şifacıydık sanki.<br /><br />sonra tarihten kaçış geldi. kaçmalıydım bu izdihamdan. ezilen, kırılan, kopan, acıtan ne varsa yok farzetmeliydim. seni sevmek değildi çabam, baştan yazmak zorunda kaldığım bir tarihin yükünü almıştın omuzlarıma. işte buydu beni zorlayan.<br /><br />onu bana hatırlatan her eyi yok etmeye çalıştım. yazılanlar, saklanan eşyalar, kitaplar, şarap mantarları ve ayraçlar. ben bile inandım bir ara başardığıma. tarihin silinebileceğine inandırdım kalbimi. ona giden tüm yollara engeller koydum ve yok ettim birer birer öldürüldüğüme dair tüm kayıp izleri.<br /><br />bu yazı geçmişe, aşka bir övgü değil sevgili'm.<br /><br />bana aşkın asık suratını gösteren o adamı, şimdi adını anarken titrediğim şehirde bıraktım. ama hayat günlük bir gazete olsaydı sevgilim, senin olduğun köşeyi kesip saklardım..nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-57678328088645026252009-06-25T13:07:00.000-07:002009-06-25T13:17:42.617-07:00sindirilmemiş anılar..birşey.. bilmediğim, görmediğim, anlamadığım, anlamlandıramadığım birşey, köklerimden tutmuş çekiyor beni. derinime iniyor, geceleri derimi kazıyor, zihnime giriyor. kaygıdan uzak, pişmanlığa yakın birşey. sıfat aramak gereksiz, belli ki sözlüğümde yazmıyor adı. <br /><br />yüzümü değiştiriyor, suretlerle oynuyor. ruhum elinde oyuncak, ben emrine amede. sesler, sözler, şarkılar, nefesler susuyor. tek o duyulsun istiyor, sadece o dinlensin. dinliyorum, dinliyorum, dinliyorum. gece bitiyor. ancak öyle susuyor. sigaram korkudan küle, kül telaştan benzime dönüşmüş.<br /><br />bazen günler saniye olur, bazen geceler bir asır.<br />kaç yaşındayım, kaç yüzyıl yaşadım bilmiyorum. <br />bu aralar güneş pek geç doğuyor.nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-79474583021127034832009-06-23T04:31:00.000-07:002009-06-23T05:12:50.971-07:00şems-i tebrizi'nin gidişi üzerine: etme<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixmuliBVy0XbytSEB9ZnlNWFGBNodzbLht6BaDyTe4Qnth8ovJ8ivgPCvqUOxCCwONeVzxv4_TA8rwv7qFlnjNkSjGHwaO9C7yPchyO9Cu0lHZDIVM5WZ_9ZXpsYQuEvaLQ5tdYOrl-X0x/s1600-h/mevlevi+yili.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixmuliBVy0XbytSEB9ZnlNWFGBNodzbLht6BaDyTe4Qnth8ovJ8ivgPCvqUOxCCwONeVzxv4_TA8rwv7qFlnjNkSjGHwaO9C7yPchyO9Cu0lHZDIVM5WZ_9ZXpsYQuEvaLQ5tdYOrl-X0x/s400/mevlevi+yili.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350494366374260610" /></a><br /><br />Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme<br />Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme<br />Ey ay, felek harab olmuş alt üst olmuş senin için<br />Bizi öyle harab öyle ziyan ediyorsun, etme<br /><br />Ey makamı var ve yokun üzerinde olan<br />Sen varlık sahasını terk ediyorsun, etme<br />Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan<br />Sen Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme<br />Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan<br />Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme<br /><br />Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi<br />Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme<br />Şekerliğinin içinde zehir olsa dokunmaz bize<br />Sen zehri şeker, şekeri zehr ediyorsun, etme…<br />Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle<br />Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun, etme<br /><br />Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı<br />Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme<br /><br />Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer<br />Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme<br /><br />İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil<br />Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme!<br /><br />rumînostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-54861502154294475152009-06-16T16:18:00.000-07:002009-06-16T16:57:57.360-07:00yürüyorum düş bahçeleri'nde<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi35DzCA2K1MNVjdWImxCULYOyfQl3ngxoTUoGsc_f1ZzpCHygV-3oabeTdoeNvadf472_sUFuFyIIAEabB-uZLTbw2ZbECNRpXlclKDuQh7Theyx72Zz8z9VALFtCUsANKeNGjB7mHJqMT/s1600-h/sezen-aksu-yuruyorum-dus-bahcelerinde.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 280px; height: 280px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi35DzCA2K1MNVjdWImxCULYOyfQl3ngxoTUoGsc_f1ZzpCHygV-3oabeTdoeNvadf472_sUFuFyIIAEabB-uZLTbw2ZbECNRpXlclKDuQh7Theyx72Zz8z9VALFtCUsANKeNGjB7mHJqMT/s320/sezen-aksu-yuruyorum-dus-bahcelerinde.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5348072409159022098" /></a><br /><br />gece. alabildiğine karanlık ve alabildiğine umutsuz. bir çift cd var ellerimde. içlerinde hüznümü alıp şarkı yapmış, içime sinmiş, içim olmuş şarkılar.<br /><br />ilk aşkım geliyor aklıma. yenilerine yenilmiş, yenik düşmüş, eskimiş ama eksilmemiş aşkım. şivesi bozuk bir adam. şimdi kim bilir nerde? sevmiş miydim onu, hiç sevişmiş miydik? benzer şarkıları acı(k)lı bir yüz ifadesiyle dinliyor mu o da? geliyor muyum aklına arasıra?<br /><br />bu kadın'ın sesinde birşeyler var diyor yıllara meydan okuduğum dostum. okuldan kaçtığımız zamanlar dinlediğimiz şarkılar geliyor aklıma. şıpır şıpır gözyaşlarından zaferlerle kurtulan ilk sevgililer. biz büyüyoruz, masumiyetimizi çıkartıyoruz üzerimizden, çırılçıplak kalıyoruz. kendimizle tanışıyoruz yirmili yaşların ortasında, eksilmeye, yitmeye doğru gidiyoruz. <span style="font-weight:bold;">tükeniyoruz</span>.<br /><br />her şarkı başka bir anı'yı öpüyor. her şarkıda yapayalnız kaldığım başka bir kavşakta buluyorum kendimi. dinlemeye cesaret edemediklerim var birde. eskiden, kalbim daha minikken yani, bu kadar çok sevmemiş, bu kadar çok üzülmemişken yine böyle can yakar mıydı şarkılar? bu kadar <span style="font-weight:bold;">kurşunî</span> miydi <span style="font-weight:bold;">renkler</span>i bilmiyorum..<br /><br />büyüdükçe daha çok seviyorum bu kadını, bu şarkıları. açık yaralarıma şifa oluyor. anne tesellisi, özlenen bir dostun iç çekerek sarılması gibi, içimdekileri alıp götürüyor sözleri, <span style="font-weight:bold;">uçurtma bayramları</span>na bırakıyor yerini. çocuklarımda dinlesin, onlarda bu şarkılarla, bu anne sesiyle büyüsün istiyorum. <br /><br />kalbimdeki tüm kötülükleri savuşturup uzaklara, taa kalbimden sezen şarkısı söylüyorum en kısık sesimle. bu şarkılar değil midir ki şifa duaları?!nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-5757786941502415922009-06-15T04:12:00.000-07:002009-06-15T04:21:07.567-07:00aşkı geçtik gözlerini açabilirsin..<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqTKZz_jPm2hUALrw2zBKMCM7niAQyLvYB-sGj2ySN-WdHZH-S7pi3seU8kqjGpqD5xFxr7R_CamiN_w1GqFC7uN2K0RTgiR0dAv40ay3F6TpM__qhyRT7FwJz8ABaywahSWSbg25gB14N/s1600-h/Jeune_Fille______Wallpaper_by_annejulie.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 300px; height: 225px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqTKZz_jPm2hUALrw2zBKMCM7niAQyLvYB-sGj2ySN-WdHZH-S7pi3seU8kqjGpqD5xFxr7R_CamiN_w1GqFC7uN2K0RTgiR0dAv40ay3F6TpM__qhyRT7FwJz8ABaywahSWSbg25gB14N/s320/Jeune_Fille______Wallpaper_by_annejulie.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5347512138823778770" border="0" /></a><br /><br />Her gün görmeye alışmıştım seni. Hiç bitmeyecek bir çizgi film gibiydi hayat. Tümseklerden atlıyor, bağırarak şarkılar söylüyor, yağmurda ıslanmadan yürümeyi başarıyorduk. <br /> <br />Kıştı. Ne kadar çok kar yağarsa o kadar seviniyorduk. Evsizlere üzülmek aklımdan geçmiyordu. Benim evim sendin, onlarında aşkları var sanıyordum. Üşüyen ellerimize eldivenler yetmeyince sıcacık kestaneleri dolduruyorduk cebimize, soğudukların da ısınan ellerimizle yemeye başlıyorduk. Hayat, yaşanılır geliyordu gözlerime. Çizgi filmden romantik-komediye terfi etmiş, her kavgayı bir hediyeyle savuşturur olmuştuk. Adları, kavganın konusuna göre değişen manidar kitaplar seçiyorduk. İlk aldığın kitap; <span style="font-style: italic;">Uzaktan Aşk</span>'tı. Dört perdelik bir libretto. Hala hafızamda ilk cümlesi; “<span style="font-weight: bold; color: rgb(51, 0, 51);">mutluluktan söz etmeyi öğrendim, nasıl mutlu olunur bilemedim.</span>” bana aldığın bu kitap bir anda açık etti bu bahar akşamı yaşadığımız her şeyi.<br /> <br />Aynı ölçüde manidar bir başka hediye tutuyordun avuçlarında birkaç gün sonra. Üstünde tek bir sözcük yoktu. Okuduğunda fark edebileceğin bir sır koymuştum içine. Kısacık bir cümlenin mor ispirtolu kalemimle çizmiştim altını. <span style="font-style: italic;">Paulina 1880</span> ellerindeydi ve sır da onun içinde. “<span style="font-weight: bold;"><span style="color: rgb(51, 0, 51);">beni kim sevecek, kim öldürecek acaba?</span>'</span>” okuduğuna emindim, çünkü bir kez olsun seni seviyorum demedin.<br /> Uzun bir kış olmuştu o sene. Kar bir türlü kaldırımlardan kalkmamış; ıslanan paçalarımız, üşüyen ellerimiz, uzun yürüyüşlerimize engel olamamıştı. Mevsim kıştı ve hayatın tüm tonları beyaz.<br /> <br />Odamda ki kitaplık dolmaya başlamış, tüm kitapların sırası şaşmıştı; yan yana, alt alta, sıkış pıkıştı kütüphanem. Çok sesli kavgaların sesini kitaplarla kesmeye, küfür edebiyatının dillendiremediğimiz eserlerini yazarlara mâl etmeye başlamıştık. Yerden yüksekten bir farkı kalmamıştı yaşadığımız şeyin. Aşk ya da çocuk oyunu adı her neyse.<br /> <br />Daha az görüyordum seni ve giderek daha da azalıyordu kahveli şarkılı sohbetler. Benimle tanıştırmadığın arkadaşların vardı. Sen tanımazsın grubu koymuştum adlarını. Günlerinin çoğunu onlarla geçiriyordun. Yazılar yazıyor, sürekli bir şeyler okuyor, telefonunu açmıyor, daha fazla susup daha az dinliyordun beni. Evine senden habersiz geldiğimde, kapalı perdeler, dağılmış kitaplık, karanlık bir oda, onlarca içilmiş sigara ve hiç bozulmamış bir yatak karşılamıştı beni.<br /><br />Bir şeyler oluyordu, biliyordum. Konuşamadığımız için susuyordum ve işte yine bir hediye vardı ellerimde. İçindeki sırla birlikte masanın üzerine koydum. “<span style="font-weight: bold; color: rgb(51, 0, 51);">konuşmadan geldiğimiz bu yerde, küçük bir akarsu taşıyordu ormanın dışına, bugün bile ürpertir beni kızıl suları.</span>” <span style="font-style: italic;">Dante, İlahi Komedya, cehennem.</span> Onca karışıklığa rağmen okuduğuna eminim çünkü uzun bir aradan sonra görüştüğümüzde, “kızıl sular güvenlidir, korkutmasın seni” dedin. Cehennemde olduğunu fark etmemiştin.<br /> <br />Hayat bir çizgi film kadar acınası değildi, gerçekler vardı artık. Gözlerimizi kapatsak ta sesleriyle bize suretlerini gösteren gerçekler. Kış bitmek üzereydi ve uzun zaman olmuştu kestane yemeyeli. Üzülüyordum. Her şey değişiyordu. sen, ben, filmler, şarkılar bile sadık kalmıyordu ve bir türlü değiştiremediğin dünya, değişiyordu. Görmediğin onca şey gibi, kocaman dünyada kaçıyordu gözünden. Sesin eskisi kadar güven vermiyordu. Can çekişmeye başladığımızda en yakın kitapçıya koşuyorduk, bir tek bu değişmiyordu.<br /> <br />Marx'ın en ünlü kitabını tutuşturmuştun elime bir öğlen vakti, hediye olduğunu sanmıştım. Ders çıkışıydı. Apar topar uzaklaştın yanımdan birinden kaçar gibi, bir şeyler peşinden geliyormuş gibi. Oysa ben hep bıraktığın yerdeydim. o öğleden sonra hediye sandığım kitabı okumadan, içinde ki sırrı keşfetmeden önce ilk kez senden ayrılmayı düşündüm. Yaptığım mızıkçılık değildi, eski tadı kalmamıştı oyunun ve ben gidiyordum. Gitmeden önce oturdum hediyemi okudum. Bu kez sır yoktu içinde. Çok kez okunduğu pamuklaşan kenarlarından belli sayfaların hiçbirinde tek bir cümlenin altı çizilmemişti. Sır, sendin bu kez. Tüm benliğimle dinlediğim halde duyamadığım, anlamak için beş duyumdan fazlasına ihtiyaç duyulan sır sendin! Ne kadar komikti halim, Marx'ın içinde, dünyanın değiştiği kitabın cümlelerinde seni arıyordum. “<span style="font-weight: bold; color: rgb(51, 0, 51);">katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor ve en sonunda insanlar hayatlarının gerçek koşullarıyla ve diğer insanlarla ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyor.</span>” diyordu Marx. Bir bakıma haklıydı, aşka uygulanabilirliği vardı bu manifestonun.<br /> <br />Aşkla başlayan oyunumuz, siyasetle bitiyordu şimdi. Senden ayrılmak istediğimi söyleyemedim sana hiçbir zaman. Son kez bir kitaptan yardım istedim. Lamartine koştu imdadıma, ben sustum yine, Beldeler Kraliçesi konuştu adıma;<br /><span style="color: rgb(51, 0, 51);">”</span><span style="font-weight: bold; color: rgb(51, 0, 51);">bu kadar uzak bir yere gelip, hayal kırıklığı aramaya değer miydi?</span><span style="color: rgb(51, 0, 51);">”</span><br /><br />Bittiği için ağladığım ne ilk ne de son oyundu bu. Okuduğundan eminim çünkü bir daha günaydın demedin bana, yan yana geçiştik çok kez, kollarım değdi omuzlarına da gözlerimiz buluşmadı aynı hizada, bir daha kitap almadın bana. Bitmişti oyun, <span style="font-style: italic;">aşkı geçmiştik, açabilirdik gözlerimizi.</span>nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-34429195224875615352009-06-13T11:39:00.000-07:002009-06-13T11:41:47.894-07:00ilk gün..<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOIOA5nr-tH9nMOxIFEhvl6vk3r1YL639SUEGzu_kU1OWbaGhKZ69X0lb0DJw-oc05uAt14RvgJOYBN6squFV1j2sm1aSGny75Q_fPPQ1uCLQxfqrfo6uDjmtdXUwsC-EoavTTIkJACw-P/s1600-h/jess'in+karde%C5%9Fi.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 256px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOIOA5nr-tH9nMOxIFEhvl6vk3r1YL639SUEGzu_kU1OWbaGhKZ69X0lb0DJw-oc05uAt14RvgJOYBN6squFV1j2sm1aSGny75Q_fPPQ1uCLQxfqrfo6uDjmtdXUwsC-EoavTTIkJACw-P/s320/jess'in+karde%C5%9Fi.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5346884244136407042" /></a><br />Kafa dinlemeye gelmiştim. Bir kaç sayfa bir şeyler yazmak, anıları sıkıştıkları yerden çıkartmak, tozlarını almak, konuşmak ve sonra geldiğim şehre geri dönmek. Geldiğim gibi geri dönmek. Yanılmışım.<br /><br />O kadar çok hayat var ki burada. İki katlı, dört odalı deniz manzaralı bu evin her anahtar deliğinden başka bir hayat çıkıyor karşıma. Gizlerini anlayabilmek, sırlarına vakıf olmak için yapmayacağı şey yok insanın. Ben dinlemeyi seçiyorum. Onlarda büyük bir samimiyetle, gözlerimde ki hayretin keyfini çıkartarak anlatıyorlar. Benim bu kadar da olmaz diyen gözlerime baktıkça, daha bir şevkle anlatıyorlar başlarından geçen pişmiş tavuk hikâyelerini. son cümle aynı oluyor bende: bunca yıl yaşadığımı sanmışım. Ne gerçek, ne yalan karıştı bende. Film gibi hayatlara tanıklık etmenin hayretinden fazlası var içimde. Hiçbiri bir hikâyeleri olduğunun farkında değil, benim zihnimde yarattığım sayfaların kahramanı olduklarını bilmiyorlar ve sanırım öğrenseler de çok bir şey değişmeyecek onlar için. Öyle rahat tüketmişler ki ömürlerini geriye hatırlayıp özlemle anımsanacak tek bir anı kalmamış. Bunun rahatlığını geçirmişler belli ki sırtlarına. Anılardan muaf olmak bir marifet mi ben henüz karar veremedim buna.<br /><br />Benim canımı yakan nice küçük ayrıntı kaybolmuş onların gözü önünde. Aramaya yeltensem ben, hemen durduracak gibiler. Bunca anlam kıtlığının arasında, kendime kızıyorum yine. Neden hatırlatıyorum insanlara unutmak istediklerini, bir ömür harcadıkları geçmişlerinde neden yeninin eskimiş yolculuklarına çıkartıyorum herkesi. Kimse benim gibi olmak zorunda değil hâlbuki.<br /><br />Çevresinde olan bitenden bihaber olan tek bir kişi var, onun varlığı burayı ve bu insanları daha çekilir yaptı benim için. İkimizde misafiriz aslında bu evde, belki de iyi anlaşmış olmamızın sebebi budur. Ne yaparsa yapsın Ona kızamıyorum, gözlerine baktığınız anda elinizden tek bir şey geliyor, gülümsemek. Aksi mümkün değil. Evin tüm odalarını yeniden keşfe çıktım onunla beraber, kayısının ve karpuzun tadını yeni keşfettim. Her ikisi de özenle ele alınıp parmakların arasında suyu iyice sıkılmak suretiyle emildikten sonra ağza atılıyor. Kırmızıya boyanmış eller büyük bir umursamazlıkla üste silinip, hiç bir şey olmamış gibi insanların arasına karışılıyor. Suratta kocaman bir gülümseme.<br /><br />Kelimelerin işe yaramaz olduklarını öğretti bana. Söyleyebildiği üç beş heceyle öyle güzel anlatıyor ki derdini, tüm sözcüklerimi rafa kaldırdım. Hayatımda bıraktığı binlerce ayrıntıdan habersiz büyüyüp gidecek, belki bu ilk ve son görüşümüz birbirimizi. O hatırlamaz beni, bense muhtemelen her yaz mevsimi karpuz çekirdekleri ve kayısı turuncusu kadar canlı hatırlayacağım onu.<br /><br /><br />22.haz.07.<br />Cuma.nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-17936638204976815262009-06-13T11:19:00.000-07:002009-06-13T11:26:58.862-07:00dünyada kaybolduğunuz an'lar vardır<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhU_qrKVZLeRD86eYxrQrUoNQ_jPThrglszM13OqJVXv800hbnwDXRn23clwM2OF5Ns5Xu3l5qXpb7OjEjtnZsZvG4YPrs8k4My6sUyzQ-MyPJR6400pLkwZhYzt4ffq4-xfRzoXxfaOTmJ/s1600-h/love+is....jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 224px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhU_qrKVZLeRD86eYxrQrUoNQ_jPThrglszM13OqJVXv800hbnwDXRn23clwM2OF5Ns5Xu3l5qXpb7OjEjtnZsZvG4YPrs8k4My6sUyzQ-MyPJR6400pLkwZhYzt4ffq4-xfRzoXxfaOTmJ/s320/love+is....jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5346880259252353266" /></a><br />kaybolduğunuz an'lar vardır...<br /><br />eski bir cadde de, dar bir sokakta, kuşatılımış bir şehirde başınıza gelen 'tanımazlık' halinden sözetmiyorum.<br />dünyada kaybolduğunuz an'lar vardır.<br />hiçbir yüzün tanıdık gelmediği an'lar.<br />nerden geldiğinizi unuttuğunuzdan kırılmıştır zihninizin geleceği gösteren tarih aynası..yeryüzüne sığmayışınız bundandır.ne olmadığınızı çok iyi bilirsinizde, kim olduğunuz gelmez aklınıza bi'türlü.bir kez duysanız cevabı, doğruluğunu tartışmadan kabulleneceksiniz.sorgulamadan, gereklilik fiilleri kullanmadan tek bir cümleyle açık edeceksiniz koca hayatınızı..<br />dünyada kaybolduğumuz an'lar vardır.<br /><br />bildiğimiz tüm gerçeklerin kum tanelerine döndüğü ,binlerce olduğu, avuç dolusu ''doğru''larınız. hepsi birbirinin aynıdır ve siz hangisinin daha gerçek olduğuna bi'türlü karar veremezsiniz.<br />birbirine benzeyen, binlerce, kumdan gerçek.<br />düşlerinizin kırılan yerlerinden sızan göz yaşlarıyla şekillenen kumdan kalelere dönüşürler sonra.ihtişamlarıyla başdöndürürler,büyülendikten sonra, inanırsınız...<br />gözlerinizi sizden habersiz kara bir tülle bağlayandır inanç..gerçekleri görmemeyi körlük sanırsınız.oysa yaptığınız korkmaktır sadece.kumdan kalelerinizin sihrini yitirip, dalgalarca bertaraf edilmesini görmeyi reddetmek..kör bir inançla reddetmek..<br /><br />dünyada kaybolduğumuz an'lar vardır.<br />aşk atlasıyla çıktığınız yolculuk, kara bir gerçeklikle karaya oturmuştur.<br />bulunmaktan ziyade, keşfedilmek istersiniz.<br /><br /><span style="font-style:italic;">dünyada kaybolduğunuz an'lar vardır.</span>nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-84776973328559389182009-06-09T03:14:00.000-07:002009-06-09T04:27:43.969-07:00yıl sonra<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHsZ1xI06bmi_G50-pIHnpawXsdu0B8HWDxe63YVQHcij0z2Ukbs0eK_6ADBj3mCTx2kaRhdJy7atEWO1xMEqLHJ9g8IZP_aqLIPD9Akile0vuB73Iezqu2WJxfyukK0p5wBtixRxBqLm_/s1600-h/b.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHsZ1xI06bmi_G50-pIHnpawXsdu0B8HWDxe63YVQHcij0z2Ukbs0eK_6ADBj3mCTx2kaRhdJy7atEWO1xMEqLHJ9g8IZP_aqLIPD9Akile0vuB73Iezqu2WJxfyukK0p5wBtixRxBqLm_/s320/b.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5345285205773255122" /></a><br />şimdi gitmem artık bir yere. sen varsın diye değil, ben olduğumdan gitmem. ben benim, sadece olduğum için. sen, sensin diye değil. kendimi var etmedim ama bendeki seni var eden benim. gitmem dedim ya, bi yere gitmem, bilmelisin!<br /><br />fark etmezdi benim için o gece ya da o sabah gelmen. gelmeyebilirdin. ben, ben olurdum yine. ismimle, cismimle aynı ben. ama sen gelmeseydin eksilirdin. eksilirdi bendeki sen. düşünemedin!<br /><br />yarın planları yapmak neye yarar, yarın daha olmamışken. ve olmayacak belki de hiç. ölü de olabilir o kedi, diri de. schrödinger'in kendisi. basit fizik kanunlarından bahsedelim öyleyse. felsefeyi, tarihi, geçmişimizi boş ver. tüm yıldızlar parlakken, gün doğup, gün batarken, nasıl da körsün sen?! olmayacağı olur kılamazsın ya da olacağa mani olmazsın. içine bakmayı denedin mi, görebildin mi? sanmam! söylediğin sözler süslü, ben süsü sevmem. "duygularım" diyorsun, "hissettiklerim".. hissetmek öyle bi'şey değil. gelir dayatır kendini sana rağmen. apansız ve aniden. önüne geçemezsin. "duygu" dediğin ne ki sence? sessiz misin yeterince? içinin sesini boğuyor yine senin kendi gürültün. kalabalık caddelerde geleceğine yürüyorsun koşar adım. inşa ediyorsun kendince kendini. planların boşuna, bilmelisin!<br /><br />bazen rüzgâr eser ya da ne bileyim hatırlasana, eninde sonunda yıkılır tüm kumdan kaleler. şimdi git artık sen. kurgula yaşamını. asgari müştereklerde anlaştığın birini bul ve sev onu. ama pişman olacaksın, eminim. <br />"olmalıydı, olmalıydı seninle ben" diyeceksin. olmalıydı ama sen kördün, göremedin. sen kendine küstün, kendi sesini hiç dinlemedin. başka biri olmaya çalıştın. belki de oldun. <br /><br />yok benim pişmanlıklarım hayata dair, olmayacak da. giderken arkasına bakmayı bilmeyenlerdenim ama ne istemediğini çok iyi bilenlerden. gerek yok ki pişmanlığa. o anı yitirmemek için, o bir tek anı seni hissettiğim, tüm yollardan geçtim ben. uğraştım, didindim. asgari müştereklerle buluşmadım kimseyle, herkes seviyor diye hiçbir şarkıyı sevmedim. 110 metrekare hayatlara prim vermedim. olmayan işimde ne kadar para kazanacağımı, hangi arabanın daha az benzin yakacağını hiç düşünmedim. geleceği değil, o anı, sadece seni istedim. üzüldüm, yara aldım. biliyordum, zorluydu yolum. ana yoldan bi kere talî yola sapmıştım. ama pişman olmadım, inan hiç pişman olmadım. bedeli vardı elbette herşeyin, ödüyorum, nefes aldıkça da ödeyeceğim. umrumda bile değil; bilirsin ben robert frost'u hep çok sevdim. hesap yapmadım. sevmem toplayıp çıkarmayı, sonra da bölüp çarpmayı. pişman değilim çünkü kendime hıyanet etmedim. yaralanmamak için uğraşmadım, bıçağın ucunu bile bile seçtim. korumadım kendimi hissettiklerimden, kendimden. ve senden..<br /><br />git, güle güle..<br />sana iyi seyirler; gün gelir hayatın, perdesi yırtık açık hava sinemalarında, tahta sandalyelerde otururken gözünün önünden kare kare geçer..nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-41591399823479055112009-06-05T00:36:00.000-07:002009-06-05T01:09:58.902-07:00yol-culuk<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihk_tB9PyFSF05FiVADJmVCglwS7O1PeQRccb9RdkhNIN2euMTVpfVDu-9Nddyig7TX4IW5R2oTtKIH94mLOyE29VHG9J8XyN4mBAGYlYv35rvfMsuBDxR0dGWBXbn5ZfzSO7dTcAi3xD2/s1600-h/a.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 289px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihk_tB9PyFSF05FiVADJmVCglwS7O1PeQRccb9RdkhNIN2euMTVpfVDu-9Nddyig7TX4IW5R2oTtKIH94mLOyE29VHG9J8XyN4mBAGYlYv35rvfMsuBDxR0dGWBXbn5ZfzSO7dTcAi3xD2/s320/a.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5343752681706982322" /></a><br />bilmediğim bir şehirde, hiç tanımadığım, tanısam bile sevemeyeceğimi düşündüğüm insanların arasında, on numara asık bir suratla uyanmış buldum bi sabah kendimi. <br /><br />rengi eskimekten grileşmiş ama aslında beyaz olan duvarlarla, tepemde üzerine düşen görevi hiçbir zaman yerine getirmemiş bir çalışma masasıyla konuşurken buldum kendimi. nefesime ses veren tek bir şey vardı ellerimde, o da tek dal sigara. eylüldü ya da ekim. ama kıştı sanki mevsim. binbir soruyla başetmeye çalışıyor, çırpındıkça daha derine batıyordum. son derece mutsuzdum ve saat bir kadar yalnız.<br /><br />bir kız tanıdım sonra.. alelade bir çardakta, adını bilmediğim insanlarla sigara içiyordu. gülüyordu bazen ve sürekli küfür ediyordu. geldiği şehre, girmek zorunda olduğu derslere, hayata ve insanlara hiç soluksuz küfürler yağdırıyordu. nasibimi almaktan, onun sözleriyle sırılsıklam olmaktan korkmuştum. bi sigara verdi bana.. bir yıl boyunca devam etti sonra bu muhabbet. adını bile bilmediğim o kızla, birlikte tanır olduk hiç bimediğimiz şehri, yemekler yedik, kadehler tokuşturduk, insanlardan kaçtık, insanlardan korktuk, kahkaha krizlerine yakalandık hiç beklemediğimiz anlarda, ardından ağlama nöbetleri yetişti imdadımıza. canı yanmış iki hatunduk kaybolduğumuz yollarda. birbirimizin kestirmesi olduk..<br /><br />bir erkek çocuğu tanıdım sonra.. "merhaba" dediğinde gözleri iki kez yeşil oluyordu. durduk yerde şarkılar söylemeye başlıyor, hiç durmadan hayali bir gitar çalıyordu, notalar vardı aklında ve düzeni bozulmuş dünya. anlamadığım şeylerden bahsediyordu. ben aşkı anlatıyordum ona, bitmez tükenmez bir sabırla. o, yapacaklarından, hayallerden bahsediyordu. ters dönen iki çark gibiydik. sonunda bir ritm tutturmayı başarmıştık. zıtlıklarımızı seviyor, birbirimizin canını yakmaktan korkmuyorduk. dev bir kum saatini andırıyordu dostluğumuz. durmadan birbirimizin içine akıyorduk.<br /><br />böyle böyle geçti zaman. en sonunda bitti masal. ardımda bıraktığım o bir yıla baktığımda iki kişi görüyorum şimdi. hiç tereddütsüz bir sigara daha yaktırıyor bana iç çekişlerim. özlem ne apansız geliyor..nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-80841289660545641172009-04-08T08:09:00.001-07:002009-04-08T08:11:56.033-07:00sigara'ya övgü<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.dfp.com.ph/modules/osC/images/PALL%20MALL.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 300px;" src="http://www.dfp.com.ph/modules/osC/images/PALL%20MALL.jpg" border="0" alt="" /></a><br /><br /><br />"şu aralar kırmızı pall mall içiyorum : sol ayağımın parmaklarındaki uyuşma başlayalı yaklaşık bir ay oldu. damarlarımdaki trafik sıkışıklığına daha ağır bir darbe vurmanın yollarını arıyor, yarı yarıya dökülmüş dişerimin arasına sıkıştırdığım sigaramı dudaklarımın arasında bir dürbünlü tüfek gibi şehvetle çeviriyorum. tetiğe bastıktan sonra merminin ardından namludan itinayla yükselecek olan duman bu kere ciğerlerime doğru gitmekte; orada yükü nikotini gerekli mercilere teslim edip sorumluluğundan kurtulacak ve olası bir damar tıkanıklığının kangrene dönüşmesine seyirci kalacak olan vücudun ve aklın ve ruhun terasında bir zamanların vermutta dinlendirilen filtresiz pall mall larını düşünecek. her sigara bedendeki terör eyleminin gerçekleştirilmesini izleyen terör eyleminn gerçekleştirilmesini izleyen zaman dilimlerinde bir miktar fuhuş düşkünüdür. bu fuhuş bilinen cinsel performanslarını dışında aslında tamamen halüsinasyonlarla manipüle edilmiş olağan hayatların sapır sapır dökülmesine işarettir. demek istediğim sigara içmek bir intihar biçimi değil modernizmin doğal olana sert ve acımasız eleştirisidir. fuhuşa verdiği destek pornografik değil kötücüldür. ilımlı tecride karşı habis hoşgörüyü saldırıya hazırlar. pall mall bu konuda işinin ehlidir...<br /><br />günde üç paket sigara içiyorum. bunun az olduğunun farkındayım. toksinin miktarının artması benim antitoksin üretimimi arttırabilir.bağışıklık sistemim zayıfladıkça boşluğu ve anlamsızlığı idrak yollarım genişler, çift şeride çıkar. bu da kainata gidiş gelişlerimde rahatlamaya neden olur. damarlarım tıkandıkça hayallerim açılır. pallmall salak hijyeni lekeler. ciğerin sokaklarını çetesiyle gece gündüz basar temiz oksijen noktalarının camekanlarına katranla bi sikim olamayacaksınız yazar. ters taklanın üstadlarıdır onlar; ciğer ahalisi ise en çok takla atarken yükseklik korkusu duyar...<br /><br />sigara düşmanlarının kirlenmeyi erdem sayanların da düşmanı olduğu kesin. onların dinginliği çok gürültülü kulak tırmalayıcı. onların steril bakışları, yaralayıcı, aşağılayıcı hatta hor görücü. diliyorlar ki herkes beyazlara bürünsün. alkol olmasın narkotik olmasın, radikal tutum olmasın, anarşizm silinsin, ailemizi kuralım, bir sürü böcek çocuğumuz olsun; soyunalım sokuşalım, soyumuzu sürdürelim; sülalemizde krallarımız vezirlerimiz nobel ödüllü edebiyat elçilerimiz olsun. mis kokalım. aristokrasi sokağa insin. burjuva kültüründen nasiplenmiş mahalle esnafından alışveriş yapalım. mümkünse herkes klasik müzik dinlesin. pudralarla kremlerle esanslarla, parfümlerle yaşayalım. sigara içenlere ağırlaştırılmış müebbet ve küreselleştirilmiş muhabbet verelim. pallmall reddediyor bunu. reddini yani kırmızısını yani kırmızı kartını çıkarıyor. ben de çıkarıyorum kırmızı pallmallımı bütün deliklerimden yakıyorum birer tane sigaramı; istanbulu amsterdamı berlini bütün güzel şehirlri dinliyorum şuurum kapalı"<br /><br /><br />küçük iskendernostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-19349549838801189132009-02-16T05:33:00.000-08:002009-02-16T05:34:17.330-08:00dr. xanax'la sohbet raporu<span style="font-style:italic;">derin düşünce no:1</span><br /><br /><br />"bizi bütün kitapların ötesine götüremeyen kitap da nedir" diye sordu nietzsce. sofrada üç kişiydik. aramızdan bir ceset çıkacaktı. peki hangimiz yeterliydik katil olmaya?<br /><br />katilin kendine tahammül etmesinin tek yolu kurbanının son arzusunu yerine getirmekti. ne hafifletici nedenlerle işlenen gündelik cinayetler.. ne de vakitsiz daralan nefesler.. hiçbiri soyağacında bir yaprak bile kıpırdatmadı.<br /><br />meselem var; hem katille, hem cesetle.<br />ilk not; cinayet ve şölen sofrası..<br /><br /><br />1. rüyamda sık sık proust'u görüyorum. kayıp zamanın izinde, çiçek açmış genç kızların gölgesine yürüyor. tuhaf düşler gördüğünü ve sürekli yemeklerinin içinden kıl çıktığını anlattı bana. ona freud'a gözükmesi gerektiğini söyledim.<br /><br />2. bazı insanlar tanıdım. onlara içimden dedim ki: siz seçmece kötüsünüz.<br />kötü derken, kötü yürekli, acımasız ya da despot biri demek istemiyorum. birazcık bu da var elbette. hayır, "seçmece bir kötü" derken, içinde iyi olan ne varsa inkar etmiş ve yaşarken cesede dönmüş biri demek istiyorum. çünkü asıl kötüler herkesten nefret ederler; bu kesin ama özellikle de kendilerinden nefret ederler. birisi kendinden nefret ettiğinde bunu hissetmez misiniz siz? bu onu yaşarken ölü kılar, kendi olmanın bulantısını hissetmemek için kötü duyguları kadar iyi duygularını da uyuşturur.<br /><br />3. geldik ikinci soruya: dünya hakkında ne biliyoruz?<br />bu soruya kant gibi idealistler yanıt veriyor.<br />şunu söylüyorlar: fazla birşey bilemeyiz.nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-39133886613962992052009-02-08T06:22:00.001-08:002009-02-08T06:27:30.016-08:00mutlu mavi<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYGL0LNU6fwQmXWB1q-p6tN2Zdk5CdESzfjmAbIKbtHvKmCDRxuaCL9hN3-Nk0WngjnN-LVdMuh_sub6t9GpoRUYAYq6oFQurkFprZYRXE03QwTl02mqOgRuL-l1DrmGLLvv9FiDz0s9VT/s1600-h/chagall-marc-traum-der-liebenden-2633160.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 295px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYGL0LNU6fwQmXWB1q-p6tN2Zdk5CdESzfjmAbIKbtHvKmCDRxuaCL9hN3-Nk0WngjnN-LVdMuh_sub6t9GpoRUYAYq6oFQurkFprZYRXE03QwTl02mqOgRuL-l1DrmGLLvv9FiDz0s9VT/s320/chagall-marc-traum-der-liebenden-2633160.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5300432005561094178" /></a><br /><br />Her şeyden uzak durmalı belki de bu aralar... Uzakta durmalı hayattan ve yakından bakmalı kendine. Aynı soruların, benzer cevapları içinde “O” çok güzeldi. Sevilmeye değerdi öyle saymasa da kendini...<br />Bir Chagall tablosu gibiydi. Sıradan bir manzaranın alacalı renkleri içinde durmuş, en çok maviyi yakıştırmıştı kendine. Bir chagall tablosu gibiydi; dokunmadan sadece uzaktan bakmakla yetineceğim bir sanat şaheseri.<br /><br /><span style="font-style:italic;">Aşk vardı.</span> Sondan bir önceki kez inandım buna. Son kez hoşça kal demeden ona, tüm siyahlarımı giyindim, kalbim Katolik uykusunda. Günahla bularken gözlerimi yokluğunda, aramıyorum onu, sormuyorum da. Aşkın müzelik olduğu gerçeğini chagall’ın “mutlu mavi” tablosu gösterdi bir kez daha.nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1513273363545463961.post-60393141624055687232009-02-06T06:46:00.000-08:002009-02-06T07:30:20.015-08:00trapezde melankoli<strong>biz yalnız insanlardık.<br />ve birbirimizi sevdikçe daha da yalnızlaştık.evvel zaman içinde yaşadıklarımız zamanla geçer sandık. olmadı. olduramadık.<br /><br />bi' zaman kitaplara verdik karmakarışık zihnimizi. o bayılırdı felsefeye. ne zaman ona yaklaşmaya çalışsam "varoluşmaktaydı." tekrar denemedim. ben roman okumayı severdim. onlarca hayali dostum ve kenarları okunmaktan pamuklamış sayfalarım vardı. ne zaman bana ulaşmaya çalışsa, beyaz bi tavşanın ardısıra kaybolan aykkabımı bulma telaşım tutardı. tekrar denediğini hiç görmedim.<br /><br />biz suskun insanlardık.<br />ve birbirmizi anladıkça daha da suskunlaştık. geçmiş'i geçer sahiden sandık. tıpkı yeni zamanın renkli filmleri gibi. olmadı. olduramadık.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhp7c4ItyoRMRJUPkjfCAisg8MpAvu2VNZaJMr1UpUJg5ZDj_R9nJWICz8InCKxznTwcaL0h6yOe6FcKcKPI12wBeD7OeZDHXAGqtMZR9KfHoni6WpCohMArht-Upx577Dfb10viUs1FeO0/s1600-h/Quality_Time.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5299705821609277586" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 300px; CURSOR: hand; HEIGHT: 225px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhp7c4ItyoRMRJUPkjfCAisg8MpAvu2VNZaJMr1UpUJg5ZDj_R9nJWICz8InCKxznTwcaL0h6yOe6FcKcKPI12wBeD7OeZDHXAGqtMZR9KfHoni6WpCohMArht-Upx577Dfb10viUs1FeO0/s320/Quality_Time.jpg" border="0" /></a><br />bi'zaman filmlere verdik birbirimize bakmaktan korkan gözlerimizi. o bayılırdı karanlık, bol dumanlı filmler seyretmeye. ne zaman yanına sokulmaya yeltensem, kahraman gibi hissederdi kendini. başı gri dumanlı. ben kırmızılı, haylli filmleri severdim. filmin içindeki insanlarda birbirlerini severlerdi. kavuşamaz olsalar bile severlerdi işte. hem "gerçek aşk kavuşamamak" değil miydi?! ne zaman elimi tutmaya kalksa, ben gözümün yaşını silerdim. ellerim gözlerimde olurdu, onun elleri boş birer kutu.<br /><br /><br />biz unutkan insanlardık aslında.ve en çok da birbirimizi unuturduk.unutulmaz şiirler okumaya verdik kılıç kadar keskin dillerimizi bir ara. aşktan anlamaz şiirlere bayılırdı o. hep bi'şeyler olurdu onun şiirlerinde. şehirler düşerdi, masalar devrilirdi, çukurlar yanardı. ne zaman şiirlerini okumaya başlayacak olsam; okumayı unuturdum. ben zeytinağaçlarını severdim, karabiber tozlarını, ağlayan sonbahar yapraklarını, yere düşen karanfili.. ne zaman şiirlerimi "oku" desem; emre itaat etmez kafir bir general kesilirdi.<br /><br /><br />vel hasıl, biz aynı dünyanın, ayrı insanlarıydık.<br />suskun, yalnız ve unutkandık</strong>..nostahttp://www.blogger.com/profile/13205129040113332725noreply@blogger.com0