11 Haziran 2010 Cuma

aşk sadece sana anlamlı geldiğinde..




Bana yaptığın her şey için senden özür dilerim...
Saklamaya gerek yok, ortada halim.. kaçmıyorum eskilerden, üstüne gitmeye karar verdim hayatın..cılız adımlarla yürüdüğüme bakma, iş ki yere değiyor hala ayaklarım..gösterdim tüm kozlarımı..hayatla yüzleştim.dramatize etmeye gerek yok, şarkılar benim yerime yaptı bunu, bilirim sen müzik dinlemezsin, olur da duyarsan, senin için çaldığını bil istedim..

Yaşımız büyüyor değil mi..

günler geçtikçe, takvim sayıları hayatımıza eklendikçe, tamamlanmamız lazımdı oysa..giderek eksilmek niye..yıllardan korkmak, ille de düzene sokmaya çabalarken hayatımızı, yeni yolculuklar çıkarmak, hep arafta kalmak, gittiğin hiçbir yerde uzun vadeli kalamamak, kendinden bu kadar korkmak niye?


Yaşlı bir kadın olduğumu hayal ediyorum ne zamandır..içimi rahatlıyor bu düş, şehir trafiği susuyor, insan yüzleri daha masum, hayat yavaş çekim akıp gidiyor, yaşananların yükünü bırakmışım yaşlı evimin kapısına, gelen geçen işine yarar bulduğu şeyleri alıyor. Yük’süzüm, gözlerimde ki yaşlardan çok daha sakin ömrümün
yaşları..cennet ayaklarıma serilmiş..ölümü bekliyorum..

Yaşımı dörtle çarpmış yaşadıklarım sanki..
Kim girerse girsin hayatımın odalarından içeri, sen çıkmıyorsun.. hep bi yer buluyorsun kendine. Benimde göremediğim yerlere saklanıyorsun, kaybolduğunu, yittiğini, gittiğini hissediyorum bazen. Üzülüyor muyum bilmiyorum, belki biraz acı, biraz özgürlük senden arta kalan. Yıpranmış, olduğu yerde kalan bir özgürlük. Bu kez diyorum, evet bu kez, gitmiş... sonunda gitmeyi seçmiş, iyi kötü bir karar vermiş, yok olmuş içimden. Yerini dolduracak birilerini arıyorum. Tam o anda çıkıp geliyorsun. Sert adımlarla dolduruyorsun sana ait olduğuna inandığın boşluğu. Oysa eminim ben, sen gelmezsen sana geleceğimden, seni sevdiğim kadar eminim. İçim öyle karanlık, öyle kalabalık, hınca hınç ki.. benden iyi bilirsin, oranın müdavimi, hiç gitmeyen sakini sensin.. Terk etmeyen, terk etmeye izin vermeyen tek kişisin.
Her neyse... Karışmış bir sözlük gibiyim ben. Her sözcüğe senden bkz. verişlerim bu yüzden. Her nesneyi sana bağlayabilir, günahlarını altın suyuna batırabilir, her fizik kuralını varlığınla açıklayabilir, her romanda adını bulup kurşun kalemle altına kesik çizgiler atabilir, ismine bakıp dudaklarıma bir gülümseme yapıştırabilirim..

Hiç okunmayan yazarların ucuz romanları gibi yaşıyorum şu ara. Çoğu kişinin elinden, okunmadan geçmiş gibi. Bilirsin bizi kalın kitaplar korkutur. Ama ben senden korkmamıştım daha..

Gözlerimin önünde hala ilk sayfan, “aşk” gözlerimin önünde hâlâ...

9 Haziran 2010 Çarşamba

korkma murat ben varım!




pılımı pırtımı toplasam gitsem yanına, desem ki, "aç kalbini murat ben geldim!" bit kadar bi oda verse bana. o yazsa içerde bi yerlerde, ben papatya çayları, aromalı kaffeler yapıp tıklatsam kapısını. uyumadan, yemeden ve dahi getirdiklerimi içmeden yazsa, hep yazsa. ben de hep okusam. yemeden, içmeden okusam.

biliyorum sevgili okur, bu delice, salakça gözüküyor. ama üç günlük dünyanın üçüncü gününe gelmeden oluverse şu yazdıklarım ne çıkar?!

1 Haziran 2010 Salı



"taşlar tankları yenecek.."