16 Nisan 2010 Cuma

hoşgeldiniz..


merhaba,
tabii ki içeri geçebilirsiniz. aaa! ne demek. hoşgeldiniz..

ama lütfen kusura bakmayın, salona geçmeyiniz. oturma odasına alalım sizi, orada daha rahat edersiniz. hızla geçin siyah koridordan. çevrenize hızlıca göz atıp, herşeyi olduğu gibi kabulleniniz. orası mı? misafir odası orası. evet, dağınık biraz.. valizleri kenara itip yürümeye devam ediniz. gitmeye karar veren birini, rahat bir yatak ne kadar daha kandırmaya yetebilir ki? evet, o da gitmeye karar verdi.

yakmayın lütfen ışıkları, inanın görmek istemezsiniz olanları.

dedim ya ortalık biraz dağınık. her tarafa saçılmış anılar.. hemen toplanmaz ki onlar. söylenmemiş bir dolu söz uçuşurken havada, aman dikkat edin ayaklarınıza dolanmasın pişmanlıklar.

sağdan yürümeye özen gösteriniz. sol tarafta ağır acılar ve asla gerçekleşmemiş düşler ve kırıklıklar var.. ellemeyin, sizin de elinizi kesebilir her an. misafir gitsin, yakındır temizlik. siz içeride oyalanırken ben herşeyi yoluna koyar, gereksiz şeyleri çöpe atarım. daha öncede yaşandı bu durum, evim alışık.. üzgün gibisiniz.. n'oludu kuzum, iyi misiniz?!

şaşırttı tabii sizi bu durum. misafir üstüne misafir olur mu?! suçlar gözlerle bakmayın öyle; ben davet etmedim, kapımı çalan sizdiniz. evin dağınık olduğunu bile bile içeri girdiniz. nasıl bir soru bu böyle, ben de mutlu değilim tabii ki! kim birini uğurlayıp el sallarken aynı anda bir başkasıyla tokalaşabilir ki?

haklısınız belki de.. sizin için daha zor bir durum.
durun bir kahve yapayım, vardır elbet bir orta yolu bu sorunun..