10 Ekim 2009 Cumartesi

yeni'den..


bir sürü iş geçmişti başımdan. sana gelene kadar bi'dolu pişmiş tavuk hikayesi yaşadım. kaç kez aşkla yıktım aşk dolu çuvalları saymadım.

sonra bir gece sen çıktın karşıma. romanlardaki gibi; austervari bir hikayenin kahramanı yaptın beni. tesadüfi, olağanüstü ve son derece merak uyandırıcıydı seninle olup bitenler.

yüzünü, tenini, kokunu, sesini bilmediğim bir adamdın, mesajlarındaki noktalama işaretleriyle tanıyordum seni. cümle sonlarına nokta koyduğun zamanlar huzurlu oluyordun, kısa kısa kelimelerden anlıyordum bir acelen olduğunu. düşündüğün zamanlar uzun uzun susuyordun. en zoru, en anlaşılmazı buydu.

ve geceye eklenen gün gibi hiç bitmeyen bir merak.
adın neydi? kahveni sütlü mü içerdin, sade mi? sen de bayılır mıydın yağmurlu havalara? adında "a" harfi var mıydı? hiç aşık olmuş muydun?peki neler hissetmiştin terkedilince? hangi kitabı defalarca okumuştun? ilk ezberlediğin mısra neydi? sen de benim gibi edip cansever'i tanrı yapmış mıydın yoksa sadece dost olarak mı görmüştün ruhi bey'i?

kahve dibi bir çıkmazdaydım oysa. aşıktım. alışıktım mutsuz sonlara. aragon sapına kadar haklıydı: mutlu aşk yoktu. işte bu yüzden asla aşık olamazdım sana. hem sezen'de öyle diyordu; sona ermeliydi bu ikili delilik.

zor zamanlar için biriktirdiğim tüm akıl kırıntılarım uçuşuyordu hayatın karşısında.

bir yanımda "o" vardı. iliklerime kadar sevdiğim, beni sevmediğini bildiğim halde bundan zerrece gocunmadığım o adam. öylesine akılüstü, sır küpü bir hadiseydi ki bu; şimdi'den bakınca uzak bir hatıradan ziyade bir yabancının gördüğü kötü bir düş gibi.

gelişin kurtuluştu benim için. gülümsemelerle, zafer sarhoşluğuyla, bir kıyımdan kurtulmuş, yara bere içinde kalmış bir halkın sevinciyle karşıladım seni. kanayan yerlerimizi birlikte sardık. iki sevgiliden ziyade iki şifacıydık sanki.

sonra tarihten kaçış geldi. kaçmalıydım bu izdihamdan. ezilen, kırılan, kopan, acıtan ne varsa yok farzetmeliydim. seni sevmek değildi çabam, baştan yazmak zorunda kaldığım bir tarihin yükünü almıştın omuzlarıma. işte buydu beni zorlayan.

onu bana hatırlatan her eyi yok etmeye çalıştım. yazılanlar, saklanan eşyalar, kitaplar, şarap mantarları ve ayraçlar. ben bile inandım bir ara başardığıma. tarihin silinebileceğine inandırdım kalbimi. ona giden tüm yollara engeller koydum ve yok ettim birer birer öldürüldüğüme dair tüm kayıp izleri.

bu yazı geçmişe, aşka bir övgü değil sevgili'm.

bana aşkın asık suratını gösteren o adamı, şimdi adını anarken titrediğim şehirde bıraktım. ama hayat günlük bir gazete olsaydı sevgilim, senin olduğun köşeyi kesip saklardım..